3 Ağustos 2016 Çarşamba

Pişmaniye pişmanlık mıdır?

Nasıl başlasam, ne yazsam, ne yapsam.. derkeen dedim ki başlangıcım kendi bildiğim, tanıdık bir şey olsun. Sonrası ise kolay geldi, madem İzmit'te yaşıyorum, size meşhur tatlımızı anlatayım. Belki de hepimizin bildiği, ama aslı nedir ne değildir bilmediğimiz bir lezzet olan ''pişmaniye'' blogumun açılışını yapacak! Açıkçası söylemeliyim ki; araştırırken çoğu bilgiyi ben de yeni öğreniyorum :)

Neymiş bu ''Pişmaniye'' ?

Pişmaniye, esasen İzmit'imize özgü bir tatlıdır. Öylesine benimsenmiştir ki İzmit denince söylenen ilk kelimedir o. Genelde herkesin aklına öncelikle otogarı getiren, kulaklarda memleketlerin isimlerini çınlatıp ''Otobüs kalkıyoor'' seslerini anımsatan, ağızlardaki tatlılık, bir o kadar da İzmit'ten ayrılışın hüznüyle hayallerle başbaşa bırakan yolculuk arkadaşıdır. ''3 kutu 15 lira, vereyim mi hanım abla'' diyen amcayı kırmayıp eşe, dosta, akrabaya götürmek için aldığımız; evlere muhabbet kalplere sevgi aşılayan gönül bağıdır.  Bir bu kadar da ahaliyi bir araya getiren ''Tatlı yiyelim tatlı konuşalım''ın baş tacıdır.


İsterseniz gelin önce tarihçesinden başlayalım.

Kökeni İran olduğu düşünülüyor. Adının da koyun yününe benzetildiği için''yün gibi'' anlamındaki ''peşmek'' kelimesinden türediği ihtimaller arasında. Başka bir rivayette ise Osmanlıca'daki ''yün yapağı'' anlamındaki ''peşmin'' kelimesinden geldiği var. Ama yapılışına bakıldığında, bence de senelerce ustalık yapmış Mehmet Usta gibi, kıvamı tutturmaktaki güçlükler için 'yaptıklarına pişman olmaktan' geliyordur :)

1600'lü yılların başında İran ve Ermenistan'dan İzmit'e gelen Ermeni ustalar pişmaniyeyi ünlendirmiş, bunda en büyük pay ise Kandıralı Hayrettin Usta'nın yaptığı pişmaniyeyi pazara çıkaran Şekerci Hacı Agop Dolmacıyan Usta'ya ait. I. Dünya Savaşı çıktıktan sonra ise bu şekerci dükkanı kapanmak zorunda kalıyor çünkü Dolmacıyan ve ailesi ülkeden göç ediyorlar. Peki o zaman pişmaniye günümüze nasıl gelmiş? İşte burada bir güzellik var, eski zamanların güzelliği.. İzmit Muhasebe Katipliğinde görev yapmış İbrahim Ethem Efendi, Dolmacıyan'ın çocuklarına Türkçe ve Fransızca öğretmek şartıyla şekerci dükkanında çalışıp onun maharetinden pişmaniyenin tüm inceliklerini öğrenmiş ve sonrasında o da bir dükkan açarak hem pişmaniyenin yayılmasını hem de birçok ustanın yetişmesini sağlamış. Bu ustalar da çeşitli imalathaneler açarak pişmaniyenin günümüze kadar gelmesini sağlamışlar, sağ olsunlar :)

Nasıl yapılıyormuş ki Pişman'iye?

165 dereceye kadar kaynatılan şeker ve su karışımı, soğuması için soğuma tezgahlarında bekletiliyor ve burada macun kıvamına geliyor. Bu macunu eskiden ustalarımız aşağıdaki gibi yüksek bir yerden asıp uzatarak beyazlatırmış ama şu an beyazlatma  makinelerimiz var.

Un ve yağın saatlerce kavrulmasıyla oluşan hamurun üzerine beyazlatılan ve halka şekline gelen macun seriliyor. Sonrasında ise bunu eskiden evde yapıldığında bütün ailenin, dükkanda ise çalışan tüm kişilerin çevresine geçip bi köşesinden tutup çekiştirmesi izliyor.


Yani böyleken..


Şimdilerde böyle olmuş.

Bu işlem hamur ve şeker macunu birbirinin içine geçip tel tel olana kadar devam ediyor. Sanırım ''yaptıklarına pişman olmak'' sözü de buradan geliyor :)



Tel tel olan pişmaniye isteğe göre bu şekilde veya özel bardaklarla kesim işlemi uygulanıp top top olarak paketleniyor ve satışa çıkıyor. Biz de afiyetle yiyoruz..

Peki ya yedikten sonra? ;)

Pişmaniyenin yapısının neredeyse tamamını karbonhidrat oluşturuyor. Bunu içeriğindeki malzemelerden de anlayabiliyoruz zaten :)
100 gr için 484 kcal, 1 porsiyon içinse 197 kcal diyebiliriz. Yani, 1 porsiyon pişmaniye yediğimizde 12 tane küp şekerden alacağımız kaloriyi alıyoruz. 

İçerisindeki besinler dolayısıyla kalorisi bu kadar yüksek olan pişmaniyeyi, özellikle diyet tedavisi gören kişilerin diyetisyenlerine danışarak tüketmeleri en doğru öneriolabilir. Sağlığını ve kilosunu korumak isteyen kişiler tüketimde dikkat etmelidir. Sonra vay efendim niye böyle oldu, niye benim şekerim birden çıktı falan demeyelim, kontrol önemli :)

Sor bana Pişman mıyııım?

Türk Dil Kurumu şöyle tanımlamış:
       - pişman    Far.. sf. Yaptığı bir işin veya davranışın olumsuz sonucunu görerek üzülen, nadim.

''Keşke..''
Ardından gelecek cümle alır götürür. Takılı kalırsınız bi' yerde. Ne bir adım geri ne de bir adım ileri. Aynı benim bu cümleden sonra saatlerce nasıl devam edeceğimi bulamadığım gibi. Aynı sizin bunları okur okumaz aklınıza gelenlere odaklanıp diğer cümleye geçememeniz gibi. Çünkü hepimizin içinde pişmanlıklar vardır. Çünkü; ''...ne de olsa hepimiz insanız.''

Sizce her yaptığımız doğru mu olmalı? Her tercihimiz?
İhtimaller üzerine kurulu bir dünyadayız. Her an bir dengenin bozulabilmesi başka bir dengeninse tekrar kurulabilmesi muhtemel. Dengelerle yarışırken birinin bozulduğunu görmek insana ister istemez neden bozduğuna dair bir pişmanlık veriyor.
Tamam, elbet üzülücez, tamam elbette pişmanlık da saracak bizi.. Ama sonra? Bunun büyüyüp başka dengelerin de bozulmasına, kaos oluşmasına mı izin vericez? Yoksa.. başka ihtimalleri görüp yeniden bir denge kurulmasını mı sağlıycaz?

Bence, insanlar pişmanlıklarının içindeki doğruları bulmalı. Dediğim gibi, ihtimaller dünyası. Eğer bir şey olmuyorsa, olmamışsa, hiçbirinin olmayacağı anlamına gelmiyor.

Herkesin her duyguyu yaşaması gerektiğine inananlardanım. O yüzden, üzülmekten, pişman olmaktan korkmayın diyorum. Korkmaktan da korkmayın. Gerekirse kaygılanın. Ama unutmayın kaygılar sizin oluşturduğunuz veya oluşacağını sandığınız kötü ihtimallerdir. Bunları iyiye çevirmek de yine sizin elinizdedir :)



Pişmanlığın psikolojik rahatsızlıklarda yeri nedir diye düşünürsek;
Kaygı bozukluğu, depresyon, hatta travma sonrası stres bozukluğunda görülebileceği söylenebilir.
Psikolog desteği de bu konularda çok yardımcı olacaktır.



Pişmaniyenin bol kalorisi pişmanlığa itmesin sizi, bi' çaresini buluruz beraber. İyi akşamlar :)