2 Ağustos 2017 Çarşamba

SIFIR ŞEKER - SIFIR UN KEK

Deneme yanılma yönteminin en çok deneme başarma kısmını seviyorum ❤
Sizi SIFIR ŞEKER - SIFIR UN içeren, çok çok az yağlı, hem de sağlıklı yağlı, bol lifli kekimle tanıştırayım 😇

Buyrun tarif:

🍰 10 yemek kaşığı yulaf ezmesi
🍰 5 adet ceviz
🍰 5 adet hurma 
🍰 5 adet kuru kayısı
🍰 2 adet yumurta
🍰 1 su bardağı süt
🍰 1 tatlı kaşığı ayçiçek yağı
🍰 1/2 çay kaşığı tarçın


Gelelim yapılışına: 



Hazırlık aşamasında yulafı ve cevizi rondodan geçiriyoruz. 

Sonrasında kuru kayısı ve hurmayı sıcak suyla yumuşatıp blenderdan geçiriyoruz ve yarım bardak sütle smoothie kıvamına getiriyoruz. 

İşlemlerin son halini diğer fotoğrafta görebilirsiniz.

Yumurtaları kaba alıp güzeelce çırpıyoruz. Fom oluşturdukları için ne kadar çırparsanız kek o kadar güzel olur 😉

İçine meyve karışımını alıp çırpmaya devam ediyoruz ve kalan yarım bardak sütle tekrar devam...

Sonra içine ayçiçek yağını, çekilmiş cevizi, yulaftan elde ettiğimiz kepekli unu alıp karıştırıyoruz. Bir de kabartma tozu ve vanilya ekliyoruz.

Vee fırına 🕦 Amman yanmasınn ⏳⌛ 

Beklediğimden çok daha iyi sonuç aldım. Staj hocalarım da tadan herkes de memnun kaldı 🎉

Ben 16 ya dilimlemiştim, tanesi 70 kalori oldu. İsterseniz daha ince de kesebilirsiniz. Özellikle ikindi ara öğününde 2 dilim ve bi çay bardağı süt ile tüketebilirsiniz. Afiyet olsuun 🎀😇




4 Haziran 2017 Pazar

Nerde o eski Ramazanlaarr?

Merr-haa-baaa!!

Haziran geldi, ben de geldim!
Hem de zorlu ve yorucu bir seneyi bitirip stajyer diyetisyen olup da geldim!
Zorlu ve yorucu olunca ekstra bir aktiviteye yetişemiyordum ve blogu açsam da sessiz bırakmaya mecbur kaldım. Şimdi artık burdayıım, pek de gitmeyi düşünmüyorum :')

Ramazan geldi hoş geldii hatta ilk haftası bile geçti. Eminim hepiniz mutlu mutlu iftar sofralarında, uykulu gözlerle sahur masalarında misler gibi yemeklerle çok mutlusunuzdur. İtirazım yok, insan sevdikleriyle yan yana olmalı, sevdikleriyle mutlu olmalı, yemeklerle de :) Ancaaakk.. Birkaç ipucuna ihtiyacınız olur diye, Ramazan sonrasında pişman olmayalım diyee ''benden günah gitti gerisini siz düşünün'' demek için yazayım dedim :D

Ramazan özel bir ay, 11 Ayın Sultanı.. Bu manevi olarak çokça hissediliyor. Sultanlara yakışır sofralar da bu ayda eşlik ediyor bizlere. Herkeste daha çok özen daha çok ilgi var yemeğe karşı. Bu hissettiğimiz manevi duyguları, karın ağrısı, şişliği, mide yanması, hazımsızlığı gibi rahatsızlıklarla kaybetmemek için yemeğe biraz daha dikkat edelim derim, siz ne dersiniz?

O zaman hadi başlayalım!

Normal bir günde nasıl ana öğünlerimiz ara öğünlerimiz varsa Ramazan'da da buna benzer bir şekilde yapıcaz beslenmemizi. Mesela İzmit'e göre söylersem yaklaşık 3 buçuktan 8 buçuğa kadar aç kalıyoruz. 17 saat oruçluyuz dersek bize beslenebileceğimiz 7 saat kalıyor. ''Feyza naptın 6 öğün yersek çatlarızz'' demeyin, sadece düzenliycez :)

Sahurumuz kahvaltımız olsun, dengeli, yeterli ve iftara göre daha yoğun. En güzeli yumurta mesela, mutlaka 1 tane olsun sizi tok tutsun derim. Haşlama yapabilirsiniz veya menemen de iyi bir tercih olabilir, ancak yağına dikkat edelim lütfen. Beyaz peynirimiz ve sütümüz de kalsiyumu eksik etmememiz açısından çok önemli, hem de protein dolayısıyla tok tutucu olur. Ekmeğimiz tam buğday olsun. 'Ama biz zayıflamak istemiyoruz ki' diyenler, tam buğday, kepek veya çavdar ekmeğini zayıflamak için değil içerdiği lif dolayısıyla sindirimimizi en önemlisi bağırsaklarımızı korusun diye tercih ediyoruz. Hem dee sindirilmek için vücudumuzda daha çok kalacağından daha fazla tok tutacaktır bu da aklınızda olsun. Beyaz ekmek çok çabuk sindirileceğinden kan şekerinizi de çabuk düşürebilir. Ama Ramazan pidesiz olmaz diyorsak 1 el büyüklüğünde tüketebilirsiniz. Lif demişken sahurda 1 porsiyon kadar meyve de tüketelim, muz veya şeftali posa miktarıyla tok tutmaya daha yardımcı olur. 5 adet zeytin de yiyebilirsiniz ama susatabilir, bir de bu zeytinin 1 tatlı kaşığı yağ ettiğini unutmayın, özellikle menemen yaptıysanız ve pide tercih ediyorsanız ;)

17 saat sonra iyice acıkmış bir şekilde yemek masasında beklerken her şeyi silip süpürme hayallerinize DUR deyin. Nefis terbiyesi de önemli bu noktada. Ezan sesiyle birlikte hızla yemek yemeye başlarsanız dur demiş olmazsınız, biraz YAVAŞ :)

Suyla hurmayla açtık orucumuzu, ardından bir kase de çorbamızı yedik.

Genelde doyduk deriz ama yemeye de devam ederiz. Ancak yazık midemize, kolay değil 17 saat çalışmadan boş boş durmak. Kendinizi düşünün uykudan uyandıktan sonra hızla ayağa kalkıp yürümeye başlarsanız gözünüz kararır yerde bulursunuz kendinizi, o yüzden ARA VERELİM. Bir nefeslenelim, arkaya yaslanalım, oyalanalım.. Masadan uzaklaşmak daha iyi bir fikir, zira 10-15 dk yemeden bakabileceğimizi sanmıyorum. Çocuklarla ilgilenebilir, akşam namazınızı kılabilirsiniz. Bir günü düşünürsek bu kısma kadar olanı Öğle Yemeği sayabiliriz.

Bu ara bize kan şekerimizin normale gelmesini ve ardından gelecek ana yemeği çokça yemememizi sağlar. Akşam yemeği sayacağımız kısma gelirsek,  ana yemeğimizde gücümüzü kaybetmemek için günlük 3 köfte kadar olan proteinli gıdalar (et, tavuk, balık veya kurubaklagil) hakkımızı tüketirken yanında 6-8 yemek kaşığı sebze yemeğimizi ve bol salatamızı da yiyelim. Tam buğday unundan yapılmış ekmeğimizi de unutmayalım. Çünkü bunlar hep posa :)



Peki ille de bir tek Ramazan'da bulabildiğimiz pideyi istersek ne yapıyorduk? Sadece 1 el büyüklüğü, 1 pidenin yaklaşık sekizde biri.

Buraya kadar ana öğünlerimizi tamamladık, şimdi sırada ara öğünlerimiz var. Bence en çok bu kısımlar seviliyor, ama yine bence en çok buraya dikkat edilmeli. Çünkü yemek sonrası kendimizi hemen çay saatinde bulursak yemeğimizin ne anlamı kalır? Unutmayalım ki çayın içerisindeki fitatlar birçok mineralin özellikle demirin ve çinkonun emilimini azaltacaktır ve bizim dengeli bir öğün yaptığımızı düşündüğümüz halde minerallerden yararlanamamamıza neden olacaktır.
Bu yüzden, yemekten sonra en az 1 saat ara verelim, çayı da çok abartmayalım. Tercihimiz meyve ve yoğurttan yana olursa çok daha güzel olur.

1- 1,5 saat sonra ise tekrar bir ara öğün yapabiliriz.
''Feyza teravih nolucak?'' diyenler, çok da güzel olacak :) Zaten sizden iftardan sonra mutlaka yürüyüş yapmanızı isteyecektim, camiye yürüyerek gider gelirseniz mükemmel olur. Çıkışta da 2. ara öğün niyetine 2-3 top dondurma yiyebilirsiniz bence Ramazan'ın en tatlı olayı bu :) Dondurma demişken, sütlü tatlılara porsiyonu geçmeyecek kadar Devam diyebiliriz ama şerbetli tatlılara azıcık Tamam demek lazım. Yoksa camiye gidip gelirken yapılan yürüyüş çok da işe yaramayacak onun kalorisini yakmak için :)

Saat muhtemelen bu hesaba göre 11 buçuk civarı olmuştur, uykuyu da aksatmamak lazım. Sonuçta sabah erken kalkıp işe koyulacak, staja/okula gidecek veya çocukları uğurlayacaksınız. Bu yüzden sahura kadar uyumakta fayda var. Okulları tatil olan arkadaşlar, sizler de sahura kadar oturup sonrasında orucu uykuya tutturmayasınız, insana 7-8 saat uyku yetiyor fazlası da yağ, kilo, hastalık olarak geri geliyor haberiniz olsun :)

Aaaa en önemlisi, SU!!
Bu 7 saate en az 2 litre suyu sığdırmak zorundayız. Susasak da susamasak da! Çünkü susamayı vücudun verdiği bir tepki olarak düşünebiliriz, su öyle çok azalıyor ki vücut artık tepki veriyor. O tepki vermeden biz hep dolu tutsak sağlığımız için bir adım önde ilerliyor oluruz. Uyanık kaldığın her saat başı 1 bardak su içmek bunu kolaylaştıracaktır :)

Hayırlı Ramazanlaar :')



3 Ağustos 2016 Çarşamba

Pişmaniye pişmanlık mıdır?

Nasıl başlasam, ne yazsam, ne yapsam.. derkeen dedim ki başlangıcım kendi bildiğim, tanıdık bir şey olsun. Sonrası ise kolay geldi, madem İzmit'te yaşıyorum, size meşhur tatlımızı anlatayım. Belki de hepimizin bildiği, ama aslı nedir ne değildir bilmediğimiz bir lezzet olan ''pişmaniye'' blogumun açılışını yapacak! Açıkçası söylemeliyim ki; araştırırken çoğu bilgiyi ben de yeni öğreniyorum :)

Neymiş bu ''Pişmaniye'' ?

Pişmaniye, esasen İzmit'imize özgü bir tatlıdır. Öylesine benimsenmiştir ki İzmit denince söylenen ilk kelimedir o. Genelde herkesin aklına öncelikle otogarı getiren, kulaklarda memleketlerin isimlerini çınlatıp ''Otobüs kalkıyoor'' seslerini anımsatan, ağızlardaki tatlılık, bir o kadar da İzmit'ten ayrılışın hüznüyle hayallerle başbaşa bırakan yolculuk arkadaşıdır. ''3 kutu 15 lira, vereyim mi hanım abla'' diyen amcayı kırmayıp eşe, dosta, akrabaya götürmek için aldığımız; evlere muhabbet kalplere sevgi aşılayan gönül bağıdır.  Bir bu kadar da ahaliyi bir araya getiren ''Tatlı yiyelim tatlı konuşalım''ın baş tacıdır.


İsterseniz gelin önce tarihçesinden başlayalım.

Kökeni İran olduğu düşünülüyor. Adının da koyun yününe benzetildiği için''yün gibi'' anlamındaki ''peşmek'' kelimesinden türediği ihtimaller arasında. Başka bir rivayette ise Osmanlıca'daki ''yün yapağı'' anlamındaki ''peşmin'' kelimesinden geldiği var. Ama yapılışına bakıldığında, bence de senelerce ustalık yapmış Mehmet Usta gibi, kıvamı tutturmaktaki güçlükler için 'yaptıklarına pişman olmaktan' geliyordur :)

1600'lü yılların başında İran ve Ermenistan'dan İzmit'e gelen Ermeni ustalar pişmaniyeyi ünlendirmiş, bunda en büyük pay ise Kandıralı Hayrettin Usta'nın yaptığı pişmaniyeyi pazara çıkaran Şekerci Hacı Agop Dolmacıyan Usta'ya ait. I. Dünya Savaşı çıktıktan sonra ise bu şekerci dükkanı kapanmak zorunda kalıyor çünkü Dolmacıyan ve ailesi ülkeden göç ediyorlar. Peki o zaman pişmaniye günümüze nasıl gelmiş? İşte burada bir güzellik var, eski zamanların güzelliği.. İzmit Muhasebe Katipliğinde görev yapmış İbrahim Ethem Efendi, Dolmacıyan'ın çocuklarına Türkçe ve Fransızca öğretmek şartıyla şekerci dükkanında çalışıp onun maharetinden pişmaniyenin tüm inceliklerini öğrenmiş ve sonrasında o da bir dükkan açarak hem pişmaniyenin yayılmasını hem de birçok ustanın yetişmesini sağlamış. Bu ustalar da çeşitli imalathaneler açarak pişmaniyenin günümüze kadar gelmesini sağlamışlar, sağ olsunlar :)

Nasıl yapılıyormuş ki Pişman'iye?

165 dereceye kadar kaynatılan şeker ve su karışımı, soğuması için soğuma tezgahlarında bekletiliyor ve burada macun kıvamına geliyor. Bu macunu eskiden ustalarımız aşağıdaki gibi yüksek bir yerden asıp uzatarak beyazlatırmış ama şu an beyazlatma  makinelerimiz var.

Un ve yağın saatlerce kavrulmasıyla oluşan hamurun üzerine beyazlatılan ve halka şekline gelen macun seriliyor. Sonrasında ise bunu eskiden evde yapıldığında bütün ailenin, dükkanda ise çalışan tüm kişilerin çevresine geçip bi köşesinden tutup çekiştirmesi izliyor.


Yani böyleken..


Şimdilerde böyle olmuş.

Bu işlem hamur ve şeker macunu birbirinin içine geçip tel tel olana kadar devam ediyor. Sanırım ''yaptıklarına pişman olmak'' sözü de buradan geliyor :)



Tel tel olan pişmaniye isteğe göre bu şekilde veya özel bardaklarla kesim işlemi uygulanıp top top olarak paketleniyor ve satışa çıkıyor. Biz de afiyetle yiyoruz..

Peki ya yedikten sonra? ;)

Pişmaniyenin yapısının neredeyse tamamını karbonhidrat oluşturuyor. Bunu içeriğindeki malzemelerden de anlayabiliyoruz zaten :)
100 gr için 484 kcal, 1 porsiyon içinse 197 kcal diyebiliriz. Yani, 1 porsiyon pişmaniye yediğimizde 12 tane küp şekerden alacağımız kaloriyi alıyoruz. 

İçerisindeki besinler dolayısıyla kalorisi bu kadar yüksek olan pişmaniyeyi, özellikle diyet tedavisi gören kişilerin diyetisyenlerine danışarak tüketmeleri en doğru öneriolabilir. Sağlığını ve kilosunu korumak isteyen kişiler tüketimde dikkat etmelidir. Sonra vay efendim niye böyle oldu, niye benim şekerim birden çıktı falan demeyelim, kontrol önemli :)

Sor bana Pişman mıyııım?

Türk Dil Kurumu şöyle tanımlamış:
       - pişman    Far.. sf. Yaptığı bir işin veya davranışın olumsuz sonucunu görerek üzülen, nadim.

''Keşke..''
Ardından gelecek cümle alır götürür. Takılı kalırsınız bi' yerde. Ne bir adım geri ne de bir adım ileri. Aynı benim bu cümleden sonra saatlerce nasıl devam edeceğimi bulamadığım gibi. Aynı sizin bunları okur okumaz aklınıza gelenlere odaklanıp diğer cümleye geçememeniz gibi. Çünkü hepimizin içinde pişmanlıklar vardır. Çünkü; ''...ne de olsa hepimiz insanız.''

Sizce her yaptığımız doğru mu olmalı? Her tercihimiz?
İhtimaller üzerine kurulu bir dünyadayız. Her an bir dengenin bozulabilmesi başka bir dengeninse tekrar kurulabilmesi muhtemel. Dengelerle yarışırken birinin bozulduğunu görmek insana ister istemez neden bozduğuna dair bir pişmanlık veriyor.
Tamam, elbet üzülücez, tamam elbette pişmanlık da saracak bizi.. Ama sonra? Bunun büyüyüp başka dengelerin de bozulmasına, kaos oluşmasına mı izin vericez? Yoksa.. başka ihtimalleri görüp yeniden bir denge kurulmasını mı sağlıycaz?

Bence, insanlar pişmanlıklarının içindeki doğruları bulmalı. Dediğim gibi, ihtimaller dünyası. Eğer bir şey olmuyorsa, olmamışsa, hiçbirinin olmayacağı anlamına gelmiyor.

Herkesin her duyguyu yaşaması gerektiğine inananlardanım. O yüzden, üzülmekten, pişman olmaktan korkmayın diyorum. Korkmaktan da korkmayın. Gerekirse kaygılanın. Ama unutmayın kaygılar sizin oluşturduğunuz veya oluşacağını sandığınız kötü ihtimallerdir. Bunları iyiye çevirmek de yine sizin elinizdedir :)



Pişmanlığın psikolojik rahatsızlıklarda yeri nedir diye düşünürsek;
Kaygı bozukluğu, depresyon, hatta travma sonrası stres bozukluğunda görülebileceği söylenebilir.
Psikolog desteği de bu konularda çok yardımcı olacaktır.



Pişmaniyenin bol kalorisi pişmanlığa itmesin sizi, bi' çaresini buluruz beraber. İyi akşamlar :)